Kayıtlar

Aralık, 2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

ÇÖZÜLME YA DA TOPARLANMANIN YOL AYRIMINDA…

Resim
                          ÇÖZÜLME YA DA TOPARLANMANIN YOL AYRIMINDA…  İslam dünyası modernizm/batılılaşma ile ilk teması Batı karşısındaki askeri başarısızlıklara aranan çözüm yolları sürecinde başladı. Batının askeri başarıları karşısında büyülenen Osmanlı aydın ve siyasetçileri çözüm yolunu onlara benzemekte görerek, kültür ve geleneğine rağmen yönünü Batıya çevirerek çözülme sürecini başlatmış oldu. Osmanlının dağılmasıyla oluş-turul-an ulus devletlerde bir şekilde kendini bu potanın içinde buldu. H ristiyan dünyasının Modernleşme sürecinde yaşadıkları ile İslam dünyasının yaşamakta olduğu süreç esas itibariyle birbirinden çokta farklı değil. Bu yönüyle tarihin tekerrür etmekte olduğu gerçeği ile yüz yüzeyiz. Bu tesbiti anlaşılır kılmak, Modernleşme ile ilgili daha iyi bir durum tespiti yapabilmek için Batının modernleşme serüvenine bakmak durumundayız…      Hıristiyan dünyası yaşamış olduğu üç büyük kırılmadan ilkini Pavlus’un Anadolu’yu Hristiyan yapma adına din

RABBİN SENİ TERK ETMEDİ...

Resim
                                                            Rabbin seni terk etmedi...           ‘ Andolsun kuşluk vaktine ve dindiği zaman o geceye.’ Birbirinin zıttı olan kavramların ve varlıkların aynı anda zikredilmesi ve bunlar üzerine yemin edilmesi, vahyin çift yönlü ifade/anlatım tarzı Kuranın üslup özelliklerindendi. Gece-gündüz, hak-batıl ifadelerinde olduğu gibi, birbirine tezat olan bu kavramların yan yana zikredilmesi, çoğunlukla birinin varlığının diğerinin yokluk sebebi oluşuna bir vurgudur. Bir toplumda birbirinin zıttı olan kavramlar aynı anda yaşanıyor ve bundan rahatsızlık duyulmuyorsa, orada ters giden bir şeylerin olduğunun göstergesidir. Hak-batıl, iyi-kötü birbirine karışmış ve hakkın ne olduğu, nerede olduğu belirsizleşmişse yaşanan durum; alacakaranlıktır. Küfür karanlık ve zulümatla sembolize edilirken, nifak; karanlık ve aydınlığın git-gelleri olarak anlatılmıştır. ‘Şimşek sanki gözlerini çıkaracakmış gibi çakar, onlar için etrafı aydınlatınca orada

Sen Mecnun Değilsin…

Resim
                                                                  Sen Mecnun Değilsin…              Yaratanın, yarattıkları üzerine yemin ederek söze başlaması, üzerine yemin edilen varlığın önemini, gerçekliliğini ve ardından gelecek olan konunun önemine dikkat çekiştir... Kalem ve onunla yazılan satır satır yazılar, insanın ömür sermayesinden arta kalan biricik mirastır, insana ve insanlığa. Kaleme yemin, Âdem’in yaratılışı ile başlayan tevhid mücadelesi ve bunun son halkası Kuran’a ve onun gerçekliliğine yemindir. Çünkü bu mücadelenin kaderi ve yöntemi kalemle yazılmıştı. İlahi bilgi, insana, fıtratına uygun yaşam öğüdü verirken, şeytan onu bu bilgiden uzaklaştırarak, vesveseleriyle fıtratının dışına iter. İnsan bu anlamda hakla batılın savaş meydanıdır. Kalem, insanlığın şeytanla yapmış olduğu savaşların galibiyetlerini ve mağlubiyetlerini,tecrübeye tahvil ettirerek, bunu nesilden nesile aktarır, kendisinin tekamülüne vesile kı

Kalk ve Uyar !..

Resim
                      Kalk ve Uyar !..           Ateşin üzerine oturtulup, üzerine kap (tencere, tava) konularak kullanılan metal altlığın adı olan sacayak, herhangi bir olgunun ya da düşüncenin üzerinde temellendiği minimum üç ana etkeni de anlatır bize. Alak, Müzemmil ve Müddessir, bu itibarla sacayağıdır vahyin. Alak’la cehalete karşı okumayı, ama bu okumanın rabbin terbiyesi altında olmasını emredilir. Rabbin adıyla öğrenilmeyen bilgi zarar verir insana ve insanlığa. Onu azdırır, ceberutlaştırır. Bilgiyi, köleleştirmenin ve sömürmenin aracı olarak kullanmaya başlar. Bilgi önce insanı insan yapmalı, insana kendini bilmeyi öğretmeli ki, rabbini de bilsin, haddini de…  Müzzemmil vahyin nasıl okunacağını, dış dünyayı aydınlatmaya başlamadan insanın kendi iç dünyasını aydınlatmayı, önce kendi nefsine söz geçirebilmeyi, vahyi yüreğinde hissetmeyi öğretir insana. Sadece aklı ile konuşan değil, konuştuğunu yüreğinde hisseden, anlattıklarını yaşayan insan inşa edilir Müzzemmil'd

Rabbin Adını An ve Bütün Benliğinle Ona Yönel!..

Resim
                              Rabbin Adını An ve Bütün Benliğinle Ona Yönel !.. İnsanlık; yine tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyordu. Yaşanan karanlığa aydınlık olamamak, onu yine huzur bulduğu tek sığınağı Hıra’ya sürüklemişti. Ama bu sefer Abdullah oğlu Muhammed olarak girdiği Hıra’dan Allah’ın Resul’ü Hz. Muhammed olarak çıkacaktı. Hıra’dan, Mekke’nin tozlu ve çakıllı yollarından evine doğru, korku ve endişeyle koşarcasına ilerlerken, nasıl bir yük yüklendiğini anlamaya çalışıyordu. Bunu ancak, Varaka ile konuşunca daha iyi anlayacaktı. O diyordu ki , Allah’ın elçisine: “Sana gelen Allah'ın Hazreti Musa'ya, Hazreti İsa‘ya gönderdiği Cibril'di. Keşke peygamberlik zamanında bir genç olaydım, keş­ke kavminin seni memleketinden çıkaracağı, sana savaş açacağı gün sağ olaydım…” İşte o zaman anlamıştı sırtına vurulan yükün ağırlığını. Anladığı bir şey daha vardı; Rabbi, fitneyi ortadan kaldırıp, dini yalnızca Allah’a has kılması, yeryüzünü saran küfür

Hayır... Onlara Boyun Eğme !

Resim
                                                     Hayır... Onlara Boyun Eğme !           600’lü yılların başlarıydı. Yeryüzüne misafir olarak gönderilen insanın, ev sahipliğine soyunarak, evin sahibine rağmen, misafiri olduğu mekanın  düzenini değiştirmeye kalktığı, böylece hem kendinin, hem de ev sahibinin düzenini bozduğu kentlerden biriydi Mekke... Diri diri gömülen kız çocuklarını, köle pazarında satılan ezilmiş insanları, kan davalarında katledilenleri, bitmek tükenmek bilmeyen kabile savaşlarını, fakirin sefalet, zenginin safahat içinde yaşadıklarını, tarih boyu hep göre gelmiştir insanoğlu. Ve yine tarih tekerrür ediyordu Mekke’de... İnsanoğlu bir kere azmaya görsün, zulmün en acısını, en dehşetlisini, hiç vicdanı sızlamadan tattırırdı kendi türüne. Kendilerinin icadı din ve bu dinin tanrıları yontma putlar da yaptıkları zulme ses çıkarmıyordu. Yeryüzüne Allah’ın halifesi olarak gönderilen insan, kendini yeryüzünün tanrısı gibi görerek kaos yaşatıyordu insanlığa.