|
RAMAZAN HİSSETMEKTİR -2- |
Ortak
hissedişlerin arttığı zaman dilimleridir Ramazan. İnsan, yeniden fark eder
hayatın anlamını ve yaratılışının gayesini. İnsan bu süreçte varlıkla kuracağı
ilişkinin nasıllığını ve niceliğini fark edebilse, varlığı
sahiplenme adına kurduğu köle düzeninin ve talan ettiği dünyanın nasıl bir hak gaspı
olduğunun fark edecektir. Bu anlamda Ramazan, eşya ile kurulan ilişkinin ve nimete
olan bağlılığın gözden geçirildiği, nimetin sahibine şükrün hatırlandığı, malın paylaşarak çoğaltıldığı ayıdır.
Oruç,
ruh ve bedeni terbiye altına alınma sürecidir. En fıtri ve helal ihtiyaçların
dahi “O’nun rızasını” kazanma adına erteleme, askıya alma ameliyesidir. Oruç, sunulan
dünyevi nimetlerle kendi arasına gönüllü sınırlar koyarak ölmeden önce ölmenin
anlamına ermektir. Nefsin hayvani arzularına gem vurarak, insani tarafını
çoğaltmaktır. Ramazan kurumaya yüz tutmuş insani ilişkilere hayat veren
nisan yağmurudur..
Oruç,
insanı; inişiyle akleden bir kalbe, hisseden bir ruha, işleyen bir vicdana
kavuşturan, ‘ bin aydan daha hayırlı’ bir hayatın kapısını aralayan “kitabın”
karşısına sağlam bir irade ile çıkmanın imkânını verir. İşte o zaman Ramazanlar, gönül kandillerini
yakamayanların mahyalarla gökyüzüne yazmaya çalıştıkları cümlelerin ruha işlendiği
zaman dilimleri olur. Aksi takdirde, iki minare arasına sıkışan sözler misali,
on bir ayın arasına alınan bir paranteze mahkûm edilmiş olur ki o zaman herkes kaybeder. Bu
sebeple Mü’min, aydınlığı tüm zamanları saracak bu kutlu zaman diliminde kendini
on bir ay diri tutacak ameller biriktirmeli.
Ramazan
her yıl on gün erken çalar ki kapımızı, kışın soğuğunu, yazın sıcağını bizimle
yaşar, hayatın her dilimine ve mevsimlerin hepsine bereketini katar, tüm zaman
ve mekâna sahip yegâne varlığın Allah olduğunu hatırlatır.
Kapitalizmin
oluşturduğu tüketim kültürü; zamanı ve eşyayı hunharca tükettiği bu çağda Ramazan;
insana varlığın sahibini hatırlatır, öğrettiği paylaşımla; zaman ve eşyayı
yeniden üretir... Ramazan, hırsla dünyayı sahiplenen onu sömüren,
yaratanı ile bağının koparmaya çalışan insana “dur” der ve dünya ile kuracağı
ilişkiyi yeniden düzenler. Oruçlu insanın önüne serilen nimetler nasıl onun aç
ve susuzluğuna nasıl fayda sağlamıyorsa, yığdığı dünya nimetleri de öbür dünyada
kişiye fayda sağlamayacağı vurgusu yapılır tutulan her oruçla. İftar topunun patlayışı
ise, faydası olmayan mal uğruna tüketilen zaman diliminin elde patlamasıdır
adeta. Bu yüzden gece karanlığına yanan her lamba, günahın ve cehaletin
karanlığına yanan birer lamba gibi olmalı ki, iftarla birlikte karanlığa
gömülmesin insan..
İftar, insanın kul olduğu
bilincini en yoğun biçimde yaşadığı zaman dilimidir. Çatlamış dudakları
ile buz gibi su arasındaki bir el uzatımlık mesafenin arasına itaat girer.
“İçebilirsin” iznini bekler sabırla ve boynu bükük. Helali bile haram kılana
teslimiyetle bu yetkinin sahibini kazır aklına ve ruhuna....Oruç, insanlığını
unutanlara insanlığını yeniden hatırlatır. Çünkü O, kötüye ve kötülüğe karşı,
“ben oruçluyum” diyerek, hayatın bütün kötülüklerine karşı oruçlu olabilme
duruşu kazanmıştır Ramazanla.
Kalp
hissederse, orucu bütün beden hisseder. Kulak; duymaz olur kötü sözleri, dil;
lal olur kem sözlere, göz; görmez olur kötüleri. Kısacası tüm kötülüklerden
azadedir tüm beden, akıl ve onun içinde hapsolan ruh. Beden yediklerinin
hamallığından kurtulur, artık yemek için değil, yaşamak için yemeye başlar. Bu
hal ona yediklerinin resmini değil, kendisini paylaşmanın gerekliliğini öğretmiştir..
Başta oruç olmak üzere ibadetler, seküler dünyanın
yeniden ürettiği, üretirken tükettiği ritüellere dönüşerek, tüketimin bir parçası
haline dönüştürülmemeli. İnsana eşyaya değil, Allah’a kul olmanın yeniden hatırlatıldığı oruçlu zaman dilimleri anlamını yitirmemeli. Ramazanlar bu anlam ve içeriği ile
yaşanmazsa, bıraktığı izler Şevval’de silinmeye
mahkum olur. Yaşamakta olduğumuz Ramazan'ın hayatımızda derin izler bırakması ve tüm dünyayı saran şu karanlık günlerin pençesinden kurtarması dileğiyle…
Veli KURT
Yorumlar
Yorum Gönder