HOŞ GELDİNİZ…! “ EY MÜBAREK ON BİR AYLAR”…

                                            





      
      YENİDEN MERHABA MÜBAREK ONBİR AYLAR...


              Dini, insanın dünya ve dünya hayatını anlamlandıran ve onunla kuracağı ilişkiyi biçimlendiren olgu olarak tarif edebiliriz. Dinin hayata yansıyan, ona yön veren kısmına da amel denir. Bu bağlamda din ile hayat iç içedir. Lakin dini bu olgudan koparır, felsefi ve düşünsel altyapısını tahrif eder, ilkesel tutarlılığını bozarsanız hayata karşı etken değil, edilgen hale dönüşecektir.. Hedefini ve gayesini yitiren din artık izah edemediği her şeye nasip, kısmet, kader… demek zorunda kalarak determinizmin (kadercilik) kucağına düşer ve güç sahiplerinin hizmetine sunulan esaret prangalarına dönüşür. Hayata yön ve anlam belirleyenler  hayata dair kafa yoranlardır. Bunun dışında kalanlara ise “sabır ve tevekkül” demek düşecektir.

            Yukarıda genel çerçevesini çizdiğimiz dini düşüncenin hayat karşısındaki tutumu ve buna bağlı olarak hayat karşısındaki pozisyonu bağlamında İslam'ın konumunu irdelemeye çalışacağız. Şu unutulmamalı ki İslam, öncelikli olarak insanın varlık sebebini ve varlıkla kuracağı ilişkinin çerçevesini belirlemiş ve bu minvalde ahlaki ve hukuki ilkeler koymuştur. Bu ilişkinin merkezinde varlığın sahibi ve sebebi olan Allah vardır. Ve o ilk insandan itibaren yarattığı insanı “başıboş bırakmamış”, onu her daim kollamış ve gözetmiştir. Yaratıcının yaratılanlarla kurduğu bu ilişki biçimine vahiy diyoruz..

        Peygamberler bu iletişim sürecinin seçilmiş kahramanlarıdır. Bu sürecin son halkası olan Hz. Muhammed, ona indirilen Kur’an ve onun indirilme anı Ramazan bağlamında bu süreci değerlendirmeye çalışacağız. Evet, ömre düşen her Ramazan, vahyin hayatımıza doğduğu “ilk Ramazanın” bir izdüşümüdür. İdrak edilen her Ramazanla insan, Hıra'nın karanlığından, Mekke’ye, topluma, hayat düşen birer işaret fişeğidir.

          Konuyu biraz açmaya çalışıp, Ramazan olgusunu anlamaya çalışalım… Ramazanı diğer aylardan farklı ve kıymetli kılan şey neydi? Ramazan ayından bahseden ayetlerde ön plana çıkan şey, Kur’an’ın bu ayda indirilmiş olmasıdır: “Ramazan ayıdır ki, insanlığa rehber olan, bu rehberliğin apaçık belgelerini taşıyan ve hakkı bâtıldan ayıran Kur’an işte bu ayda indirilmiştir. Sizden biri bu aya ulaştığında oruç tutsun; hasta ya da yolcu olan kimse de başka günlerde kaza etsin! Allah sizin için kolaylık ister, sizi zora koşmak istemez; oruç günlerinin sayısını tamamlamanızı, sizi doğru yola ulaştırdığı için O’nu tekbir etmenizi ister; umulur ki şükredersiniz. (Bakara:185)  “Hakkı Batıldan ayırt eden” Kur’an(Furkan) la bu anlamda bir bağ kurmadan tutulan oruç, olgusundan koparılan bir amele dönüşür. 

Doğrusu Biz, onu (Kurân'ı) Kadir gecesinde indirdik.. Kadir gecesinin ne olduğunu bilir misin sen? Kadir (Kadir) gecesi; bin aydan daha hayırlıdır.(Kadir:1-3) İnsan hayatına anlam ve içerik kazandıracak bu kitap, insanı varlık sebebine ulaştıracak ve dünya ile ilişkisini bu anlam üzerinden kuracaktır. Ve dolayısıyla “bin ay” yani bir “insan ömrü”, bu olgu ile anlam kazanacaktır. Bu olgudan yani bir insan ömrünü (bin ay) aydınlatacak Kur’an’dan bağı koparılan Ramazanlar ise, tefekkür ayı olmaktan çıkacak, eğlence ayına dönüşecektir. Ve dolayısıyla Kuran’ın, Kadir gecesinde inişiyle gönüllere yakacağı kandiller sokaklara, cami mahyalarına yakılacaktır.

           Kur’an bir kimlik inşa eder. Ramazan bu kimliğin test edildiği zaman dilimleridir. İnsan bu süreçte yaşadığı tecrübelerle eksikliklerini giderir ve diğer on bir aya hazırlar kendini. Ramazanda yaptığı/yapacağı iç muhasebe ve aydınlanmalarla “bin aydan” hayırlı olacak hayata adım atar. “Furkan”ın farkıyla idrak edilen her Ramazan’da yaşanan kişisel ve toplumsal tecrübeler, yaşayacak diğer on bir ayları(ömrü) hayırlı kılar. Fakat Ramazan bağlamından koparılarak sadece oruç tutmaya indirgenirse işte o zaman Ramazanın bitişi “iple çekilir”, diğer aylar hasretle beklenir.. Dilimiz, “elveda şehri ramazan” derken, ama gönlümüz “merhaba şehri şevval” demeye başlar...

O zaman olguyu konuşalım…

İyi Davranmak ve Güzel Söz Söylemek:
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet:34)
 “Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, acelesi de yoktur.” (Bakara: 263)

Tevazu:
“Rahman’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der geçerler.” (Furkan:63)

İffetli Olmak:
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar." (Nur:30-31)

İnfak (Maddi Yardım) Etmek ve Yardımlaşmak:
“Mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcayanlar var ya, onların Rableri katında mükâfatları vardır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.” (Bakara:274)
 “Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. Çünkü saçıp savuranlar şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankörlük etmiştir.” (İsra:26-27)
“…İyilik ve takva (Allah’a karşı gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah’ın cezası çok şiddetlidir.” (Maide:2)

Sözünde Durmak:
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük gazap gerektiren bir iştir.” (Saff:2-3)

Bağışlama (Affedicilik):
 “Allah'tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah'a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.” (Al-i İmran:159)

Adalet, Adil Olmak:
“Ey iman edenler, kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa, Allah için şahidler olarak adaleti ayakta tutun. İster zengin olsun, ister fakir olsun; çünkü Allah onlara daha yakındır. Öyleyse adaletten uzaklaşıp tutkularınıza uymayın. Eğer sözü geveler ya da yüz çevirirseniz, şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.” (Nisa:135.)
 “Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (Maide:8)

Zandan Sakınmak, Gıybet Etmemek ve Kusur Araştırmamak:
“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat:49)

İftira Etmemek:
“İffetli ve (haklarında uydurulan kötülüklerden) habersiz Mü’min kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.” (Nur:23-24)

Yalan Söylememek:
“Yalanı, ancak Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar, yalancıların ta kendileridir.” (Nahl:105)
 “Dillerinizin uydurduğu yalana dayanarak "Bu helâldir, şu da haramdır" demeyin, çünkü Allah'a karşı yalan uydurmuş oluyorsunuz. Kuşkusuz Allah'a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa eremezler.” ( Nahl:116)

Kibirli Olmamak:
“Küçümseyerek surat asıp insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme! Çünkü Allah hiçbir kibirleneni, övüngeni sevmez.” (Lokman:18)

Cimrilik ve İsraf Etmemek:
“Allah’ın kendilerine lütfundan verdiği nimetlerde cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır! O kendileri için bir şerdir. Cimrilik ettikleri şey kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Al-i İmran:180)

Cana Kıymamak (Adam Öldürmemek):
 “Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır.” (Nisa:93)

Gösteriş (Riya) Yapmamak:
“Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah kâfirler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Bakara:264)

İçki İçmemek ve Kumar Oynamamak:
“Ey iman edenler! (Aklı örten) içki (ve benzeri şeyler), kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz. Şeytan, içki ve kumarla, ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçiyor musunuz?” (Maide:90-91)

Zina ve Fuhuştan Uzak Durmak:
“Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, son derece çirkin bir iştir ve çok kötü bir yoldur.” (İsra:32)

Bozgunculuk (Fesat) Çıkarmamak ve Haset Etmemek:
 “İnsanların kendi ellerinin kazandığı dolayısıyla, karada ve denizde fesad ortaya çıktı. Umulur ki dönerler diye (Allah) onlara yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırmaktadır.” (Rum:41)

Alay Etmemek:
“Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat:11)

Haksız Kazanç ve Rüşvetten Uzak Durmak:
 “Aranızda birbirinizin mallarını haksız yere yemeyin. İnsanların mallarından bir kısmını bile bile günaha girerek yemek için onları hâkimlere (rüşvet olarak) vermeyin.” (Bakara:188)

            Yukarıda dile getirmeye çalıştığımız ayetler insan hayatına yön ve şekil vererek bir kimlik inşa eder ve bu olgu dikkate alındığında Ramazanın “bin aydan daha hayırlı” oluşunun anlamı ortaya çıkar. Ramazanda tutulan oruç bu olgunun bir izdüşümüdür. Böyle bir sürecin yetiştirdiği insan sadece oruç tutmaz, tuttuğu oruçta insanı kötülüklere karşı sağlam tutar ve on bir ay boyunca onu yalnız bırakmaz. Ramazanla başlayan Kur’an mektebindeki eğitim süreci, insanın ruh ve bedenini eğiterek, hisseden bir toplumun özünü/çekirdeğini oluşturur. Oruç, bu terbiye sürecine dâhil olanı insanı, hayvani arzularından arınmış, yığmayı ve yağmayı amaç olmaktan çıkararak bencilliğini paylaşımla öldürmüş bir kimlik olarak toplumuna dönmesi sağlanır.  Dolayısıyla oruç insanın, yeme, içme ve cinsel arzuları kontrol altına aldırırken, insana hayatının sadece mide ve cinsellikten ibaret olmadığını öğretir. Oruç, yığdığı mallar yüzünden nice yokluklar yaşattığı insanlarla empati kurma fırsatı verir. Orucu “bozan” şeyler denildiğinde akla sadece yeme ve içme geliyor ve; faiz, haram lokma, yalan, hak, adalet, vicdan… gibi ahlaki kavramlar gelmiyorsa o toplumda Ramazan Kur’an’dan kopmuş demektir. Ve bu süreçte oruç; göze, kulağa, ele, dile, bele değil, sadece mideye tutturulmaya, “şevval” ise iple çekilmeye başlanır. Ramazan bu tefekkür ortamını hissettirebildiği ölçüde, diğer “on bir ay”da, “hak ve adalet” tohumları filizlenir. Bu hissediş ve terbiye sürecinin diğer aylara taşıdığı değer ölçüsünde Ramazan anlam ve içerik kazanır.

                                                                                                   30.05.2020 VELİ KURT

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GADRE UĞRAYAN KADİR..!

FIRAT’IN SUYU SOĞUK AKAR