İNSANOĞLUNUN BİTMEYEN HİKAYESİ: HABİL İLE KABİL
İNSANOĞLUNUN BİTMEYEN HİKÂYESİ: HABİL İLE KABİL
Kur’an birçok hikâye anlatır ama bunlar birer “masal” değildir. “Onlara, Rabbiniz ne indirdi denildiği
zaman, öncekilerin masalları dediler” (Nahl, 24). Kur’an kıssalarına
“eskilerin masalı” demek, tarihin tekerrürden ibaret olduğu gerçeğini
görmezlikten gelerek, insanın geçmişle olan bağını koparmak demektir. Oysa
insan geçmişten bağımsız olarak geleceği inşa edemez. Bunu iddia etmek, insanı
sürekli sıfır noktasına götürmek anlamına gelir. “Şu an” ve “gelecek” dediğimiz
zaman dilimleri, geçmişin tecrübeleriyle oluşur ve insan tekâmüle bu
tecrübelerle ulaşır.
Hz. Âdem ve onun çocuklarıyla başlayan ve diğer peygamberlerin
hikâyeleriyle devam eden Kur’an kıssaları hayatın içinden alınan birer
kesittir. Sahne ve kahramanlar değişse de sebep ve sonuçlar hep aynıdır. Çünkü
insanın ruhunu oluşturan duygular (sevgi, nefret, bencillik, cömertlik, tevazu,
kibir…) dün vardı, bugün de yarın da hep var olacaktır. Bu sebeple konumuz olan
Habil ve Kabil’in hikâyesini Hz. Âdem’in iki oğlunun kıssası olarak değil, tüm
âdemoğullarının hikâyesi olarak okumak gerekir.
Habil ve Kabil, Hz. Âdem’in iki oğlunun adı olduğu kadar iki dünya
görüşünü, iki farklı zihni, karakteri ve vicdanı da temsil eder. İnsanoğlu
bunlardan hangisinde kendisini buluyorsa tercihini o yönde yapar. Belirlediği
taraf eğer “Allah’ın tarafı” ise desteklenir, yardım görür ve en önemlisi
kendisinden razı olunur. Şayet tercihini şeytan ve dostlarına yaparsa uyarılır ve cezalandırılır. Kısacası insanlık
tarihinde renksiz alan yoktur, hak ve batıl vardır. Dolayısıyla seçeceği
taraf insanın kimliğini belirler ve sonuçlarına da katlanır.
Hikâyenin kahramanları, Hz. Âdem’in iki oğludur. İkisi de Rabblerine
kurban sunarlar ama Habil’in kurbanı kabul edilirken Kabil’inki reddedilir. Bu
durumu onur meselesi haline getiren Kabil ilk katl olayının faili olur. Kabil
yeryüzünün ilk cinayetini işlerken yaslandığı gerekçe çok ilginçtir. Bu
gerekçeyi anlayabilmek için “olaya” değil, “olgulara” bakmak gerekir. Olayın
çıkış nedeni kabul edilmeyen bir kurban olarak gözükmektedir. Ama asıl sebep
Kabil’in kurban ibadeti ile kurduğu ilişkidir. Bu sebeple önce “kurban nedir ve
niçin sunulur” sorusuna cevap vermek gerekir. Kurban; yaklaşmak, yakınlaşmak
anlamına gelir. İki kardeşin de kurban ibadetini yerine getirdiği dikkate
alınırsa ikisinin de yakınlaşmak istediği bir “rabb inancına” sahip olduğu
sonucu çıkar ki bu doğrudur. Dolayısıyla problem, “yaklaşmakla” ilgili değil,
“yaklaşmanın şekliyle” ilgilidir.
Hikâyeye göre Habil, sahip olduklarının en iyisini kurban etmiş Kabil
ise sahip olduklarının en kötülerini kurban diye sunmuştur. Oysa kurban için ilke
şu idi: “Allah’a kurbanlarınızın ne
etleri ne de kanları ulaşır; ona ancak sizin erdemli davranışınız ulaşır” (Hac,
37). Habil, varlığı yaratanın kim olduğunu bildiği kadar varlıkla
“yaratıcısına rağmen” bir ilişki kurulamayacağının da bilincindedir. Bu sebeple
kendine verilen mülkle, mülkün sahibine kafa tutmamış, bilakis malı ona bir
yaklaşma (kurban) aracı olarak görmüş ve bu bilinçle kurbanını, sahip
olduklarının en güzelinden seçmiştir. Habil için kurban, sadece bir ritüel
değil; sağlam bir bağın, derin bir muhabbetin iz düşümüdür.
Kabil ise kurbanla “erdemin”
bağını koparmış, ibadetin amacını, “yaklaşmaktan” çıkararak “yaklaşıyormuş
gibi” yapmaya dönüştürmüştü. Kabil kurban eylemini yerine getirmiş ama
ibadetin amacından uzaklaşmıştı. Oysa ibadet, kulun Rabb’e teşekkürü olmanın
yanı sıra, mülkün sahibini tanıyarak, onunla kuracağı ilişkide onun belirlediği
yasalara boyun eğmeyi de ifade ederdi ve bunlardan biri olmadığında ibadetler, içi
boşaltılmış ritüellere dönüşürdü. Kabil’in ilk düğmeyi yanlış iliklemesi hatalar
zincirine sebep olmuş ve bu onu kardeş katili yapmıştı.
Habil ve Kabil’in zıt kişilikleri, kıyamete kadar değişmeyecek iki insan
karakterini çıkarır karşımıza. Bir tarafta, mülkü sahiplenen/maddeci, kendi
mutluluğu için diğerine hayat hakkı tanımayan, bencil, cimri, sadist,
saldırgan, kıskanç, fesat, gösteriş dindarı olan Kabil; diğer tarafta ise hayatın
amacını kulluk olarak kodlamış, önceliğini Rabbinin rızasına vermiş, O’nunla
arasına girebilecek her şeyden yüz çevirmiş olan Habil.
Kıssa, dünyaya gözlerini açan her çocukta Habil ve Kabil’in yeniden
doğduğunu anlatır. İçimizdeki Habil’i ortaya çıkarıp onu büyütemezsek,
içimizdeki Kabiller büyür. Habiller öldükçe, hükmedebilmek için ezen, sömüren,
başkalarının hayatını hiçe sayan sapkın Kabillere fırsat doğar. Kabil’e yapılan
her tercihle Habil’in kanı akmaya devam eder.
14.12.2025 Veli KURT

Yorumlar
Yorum Gönder