Kayıtlar

Mayıs, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HOŞ GELDİNİZ…! “ EY MÜBAREK ON BİR AYLAR”…

Resim
                                                          YENİDEN MERHABA MÜBAREK ONBİR AYLAR...               Dini, insanın dünya ve dünya hayatını anlamlandıran ve onunla kuracağı ilişkiyi biçimlendiren olgu olarak tarif edebiliriz. Dinin hayata yansıyan, ona yön veren kısmına da amel denir. Bu bağlamda din ile hayat iç içedir. Lakin dini bu olgudan koparır, felsefi ve düşünsel altyapısını tahrif eder, ilkesel tutarlılığını bozarsanız hayata karşı etken değil, edilgen hale dönüşecektir.. Hedefini ve gayesini yitiren din artık  izah edemediği her şeye nasip, kısmet, kader… demek zorunda kalarak  determinizmin (kadercilik) kucağına düşer ve güç sahiplerinin hizmetine sunulan esaret prangalarına dönüşür. Hayata yön ve anlam belirleyenler  hayata dair kafa yoranlardır. Bunun dışında kalanlara ise “sabır ve tevekkül” demek düşecektir.             Yukarıda genel çerçevesini çizdiğimiz dini düşüncenin hayat karşısındaki tutumu ve buna bağlı olarak hayat karşısında

BİR MÜLKİYET SORUNU OLARAK HZ.SALİH'İN DEVESİ...

Resim
  BİR MÜLKİYET SORUNU OLARAK        HZ. SALİH'İN DEVESİ...                               “Kur’an’ın dili evrenseldir” cümlesini çokça duymuşuz ve bir o kadar da kurmuşuzdur. El hak doğru bir cümledir. Ama bizi cümlenin doğruluğundan ziyade altının ne kadar doldurulduğu ilgilendiriyor. Zaten Kur’an’ın bizim kuracağımız “beylik cümlelere” ihtiyacı da yok. Öncelikler Kur’an’ın “evrensel” olması ne anlama gelir? Kur’an bizimle ilk günkü tazeliğiyle ilişki kurmaya devam eder. Fakat biz bu dili çözemediğimiz müddetçe onunla kurduğumuz ilişki bizi çağlar öncesine götürür ve insanlığa bir öğüt/uyarı olan kıssalar Mekkeli Müşriklerinde dediği gibi “geçmişlerin masallarına” dönüşür. Oysa bu dili çözen sahabeler anlatılan kıssaların içinde kendini, toplumunu ve yaşadığı şehri görebiliyorlardı. Kurdukları bu bağ onlara yanlışlarını düzeltme imkânı ve mücadele azmi veriyordu. Onlar sürekli tekrar eden hikâyeler olarak görmüyorlardı kıssaları. Çünkü her anlatılışta

HZ. MUSA’DAN HZ. PEYGAMBERE YAHUDİ VE MÜNAFIKLAR...

Resim
HZ. MUSA’DAN HZ. PEYGAMBERE YAHUDİ VE MÜNAFIKLAR...             Yusuf’la başlamıştı İsrail oğullarının Mısır macerası. Kardeşlerinin Yusuf’a tuzağını bir rahmete çevirmiş Yusuf’a iktidar vermişti Rabbi. Sonra o tuzak, kıskanç kardeşlerin Kenan’daki kıtlıktan kurtuluş ümidi olmuştu. Yusuf, kardeşlerini kendine yakışan bir şeklide affetmiş, babaları ile birlikte onları Mısıra davet etmişti. Artık Mısır İsrailoğullarının yeni vatanı idi. Yusuf Mısır’ın sadece ekonomisine değil, inancına da yön vermiş onları şirk batağından kurtarmıştı. Ama zaman statik değildi, iniş ve çıkışlarla doluydu. İsrailoğullarının Mısırdaki konumu zamanla tersine dönmüş, artık Mısır’ın efendileri değil, sığıntısı olmuşlardı: “Hatırlayın ki sizi Firavun’un adamlarından kurtardık. Onlar size işkencenin en kötüsünü revâ görüyorlar, erkek çocuklarınızı boğazlıyor, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. Bu size reva görülenlerde rabbinizden büyük bir imtihan vardı.”(Bakara:49)              Hz. Musa böyle bir za

MAHŞERİN DÖRT ATLISI..

Resim
                                                        MAHŞERİN DÖRT ATLISI               Kuran’ın tanıttığı dört kişi/kimlik vardır ki, bunlar birbirleriyle iç içe girmiş, birbirinden beslenen, biri diğerinden ayrılmayan, sistemi birlikte oluşturan dört tarihi şahsiyettir. Sistem bir piramit gibi düşünülürse; Karun, Haman ve Bel’am üçlüsü piramidin yüzeylerini, Firavun ise tepe noktasını oluşturuyordu. Sistemin birleşme noktasında bulunan Firavun, Tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak gücü/otoriteyi temsil ediyordu. Diğer üçlünün varlık sebebi, velinimetleri olan Firavunu/tağutu ayakta tutmaktı.           Kur’an, Hz. Musa kıssasının ana karakterlerinden olan Firavun’u tanıtırken bu üçlüden de bahseder. Bunlar Firavun’un kurduğu sistemin sacayaklarıdır. Ekonomik gücü elinde bulunduran Karun, askeri ve bürokratik gücü temsil eden veziri Haman ve yapılanları “takdis” ederek sisteme meşruiyet kazandıran Belam. Adının şu ya da bu olmasının önemi olmayan bu üçlü, tarihin her döne